Disleksi Ve Duygusal Etkileri

DİSLEKSİ ve DUYGUSAL ETKİLERİ

Özel öğrenme güçlükleri biyolojik temelli olmasına rağmen psikolojik, duygusal ve çevresel etkileri bir hayli fazladır. Yapılan araştırmalarda, okul öncesi dönemde okuma güçlüğü olabileceği düşünülen çocukların mutlu ve uyumlu bir profil çizdiği, ancak okumaya başlama evresine geldiklerinde duygusal problemler yaşamaya başlayarak okuma güçlüğünün arttığı tespit edilmiştir. Bunun sebebi çocuğun yaşadığı öfkedir. Öfkenin dışa vurumu ise okula, aileye ya da arkadaşlarına karşı olacaktır. Çocuğun kendisine, ailesine ve öğretmenine olan sorumluluğu sebebiyle her yanlış yaptığında ya da bir metni okuyamadığında başarısızlık hissi pekiştirilecek ve hayal kırıklığı yaşayacaktır.

Şimdi kendinizi sürekli hata yapan, arkadaşlarınız arasında başarısız, beceriksiz, sakar olarak anılan, çevrenizdekilerin baskısıyla yaşayan bir çocuk olarak düşünün. Üstelik bunlar sizin elinizde olmayan sebeplerden dolayı oluşuyor ve sizde neden böyle olduğunuzu bilmiyorsunuz. Anneniz-babanız veya öğretmeninizin sürekli ‘’Çalışsa yapacak, okumak istemiyor, canı istemediği için okumuyor’’ gibi sözleriyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Ama aslında durum çok farklı. Siz okuyamadığınız için okumaktan kaçıyorsunuz başarısızlık hissi yaşamamak için yani keyfi bir durum değil. Evet, ne kadar yıpratıcı ve zor bir çocukluk dönemi olurdu değil mi? Oysa ki bu çocukların bekledikleri biraz sabır, anlayış, koşulsuz sevgi ve koşulsuz kabuldür. Dislektik çocukların hangi duyguları yaşayabileceğine neler hissettiklerine daha detaylı bakalım.

Kızgınlık / Öfke:
Genel olarak çocuk okula ya da öğretmene karşı bir öfke yaşar. Ancak bunun dışarı çıkarıldığı yer ev ortamıdır. Bu durumun okula yansıması; okula gitmede isteksizlik, arkadaşlarından uzaklaşma, öğretmene karşı ilginin azalması şeklinde görülür. Çocuk sürekli başarısızlık hissiyle karşı karşıya kaldığında öfkelenir. Daha sonra öfke kızgınlığa, sonra da umutsuzluk ve özgüven kaybına dönüşür. Bu durumun yaşanmaması için okulda ve evde çocuğun yapabileceği sorumlulukları vermek önemlidir. Arkadaşları arasında kendine olan güveninin tazelenmesi için iyi olduğu alanları ortaya çıkartmak etkili olacaktır. Eleştirmek yerine olumlu pekiştireçler verilmelidir. Bu basit ama etkili adımlar çocuğun daha sınıf ve ev ortamındaki uyumunun artmasına faydalı olacaktır.

Endişe:
Dislektik çocuklar sürekli bir endişe içindedir. ‘’Yine yanlış yaparsam, yine başaramayacağım’’ cümlelerini sık kullanırlar ya da düşünürler. Bu düşünceler onları daha çok başarısızlığa iter. Çünkü kendilerine olan güveni kaybetmişlerdir. Bu yüzden desteklenmeye ihtiyaç duyarlar. Onlar için en önemli şey koşulsuz kabul ve sevgidir. Yaptıkları hataların onlara olan inancınızı değiştirmeyeceğini göstermek önemlidir. Sizin sevginizle yaptıkları yanlışları bağdaştırmamalıdır. Bu tutum evde ve okulda aynı şekilde gösterilmelidir. Çocuğun özgüven kazanması için iyi olduğu yönler bulunmalı, başarı hissi çocuğa aşılanmalıdır.

Depresyon:
Depresyon çok sık görülen bir durum değildir. Ancak çocuk iyi gözlemlenmeli davranış değişikliklerine dikkat edilmelidir. Dislektik çocuklar genelde özgüven kaybı ve değersizlik hissi sık görülmektedir. Bunlarda depresyon için zemin oluşturabilecek durumlardır. Depresyon çocuklarda yetişkinlerdeki belirtilerle kendini göstermeyebilir. Onlar duygularını gizleyip, daha mutlu aktif görünmeye çalışırlar. Bu da tanı koymayı güçleştirir.

Ancak bazı ipuçlarıyla bu durumu yakalayabiliriz:

  • Kendisi hakkında olumsuz algı.
  • Yaşanan güzel anılara negatif yaklaşma, aktivitelerden keyif almama.
  • Gelecek hakkında olumsuz düşünme.

 

“Öğretmenim sersemin teki olduğumu söylüyor, babam da aptal olduğumu düşünüyordu. Bense artık budalanın teki olduğuma karar vermiştim.”
Thomas Edison